Fissür Koruyucuları İle Çürükten Korunma

Fissür Koruyucuları İle Çürükten Korunma

Fluor ile profilaksi günümüzde en yaygın  çürük profilaksisi yöntemidir. Ancak, flourun dişlerde çürüğe karşı direnci arttığı, hatta plak üzerinde asit yapımı azalttığı halde, bu dişlerin de çürük yapıcı etkenin şiddetini ve etki süresini arttırdığında çürüyebildikleri araştırıcıların gözlerinden kaçmamıştır. Flourun çürüğü kesinlikle önlemeye yetmediği, yalnızca çürüğün oluşabilme şansını azalttığı, gerçeği ortaya çıkmıştır. Üzerine ideal biçimde yapılmış bir kronun kapladığı dişlerde çürüğe kesinlikle rastlanılmaması, birçok araştırıcıların ilgisini çekmiştir. Bu araştırıcılar; dişlerin üzerini estetik, dokulara ve okluzyona zarar vermeyen, saydam maddelerle yapılarak, çürük etkeni olan bakteri plağı ile dişin ilişkisini kesmişler ve çürükten korunma girişimleri yeni bir yön vermişlerdir. Dişleri örtücü bu maddeler özellikle dişlerin fissürlerini ve oral ya da vestibül yüzeylerindeki çukurcukları uzun süreli örtebilmektedirler. Böylece fissür ve çukurcukların çürük yapıcı etkenlerle ilişkisini kesmekte ve özellikle fissür ve çukurcuk çürüklerini önleyebilmektedir. Fissür ya da çukurcuk tabanında fissür örtücüsü altında kalan mikroorganizmalar ise asit üretebilecekleri, karbonhidratları bulamadıklarından çürük oluşmamaktadır. Fissür ve çukurcukların üzerini örtüp kapatan bu, yüksek polimer yapılı, maddelere; fissür ve çukurcuk çürüklerini önlediklerinden tarafımızdan “fissür koruyucuları” adı verilmiştir.

Fissür koruyucuları günümüz çürük profilaksisinde önemli bir boşluğu doldurmuşlardır. Endüstrileşmiş toplumlarda 7-9 yaş arasında sürekli büyük azı dişlerinin %80’inde çürük vardır ve bu çürüklerin 70-100%’ü fissür çürüğü tipindedir. İsviçre’de yapılan bir başka istatiksel çalışma, fluor profilaksisi yanında fissür koruyucuları ile yapılan profilaksinin önemini belirtmiştir. İsviçre’de fluor ile yaygın ve düzenli bir profilaksi girişimi diş çürüklerinde %82 oranında azalmayı gerçekleştirmiştir.

Aynı çalışma tümüyle %82 oranında azalan çürüklerin ancak %37’sinin fissür çürüklerinin oluşturduğunu vurgulamaktadır. Bu sonuç, fissür koruyucularının çürük profilaksisinde nedenli önemli bir boşluğu doldurduğunu göstermektedir. Bu konulardaki ilk çalışmalar 1967 de doku yapıştırıcı bir polimer olan metil-2-  siyanoakrilat ile dişlerin fissülerinin üzeri öltülerek başlamıştır. DMF indeksinde hızlı bir düşme izlenilmiş, ancak fissür koruyucu madde çiğneme kuvvetleriyle aşınmış ve bu nedenle işlem her altı ayda bir tekrarlanmak zorunda kalmıştır. Bu, sık sık yapılan uygulamalar sonunda, maddeden açığa çıkan toksik ajanlar araştırmayı başarısızlığa götürmüştür. Bu başarısızlık araştırıcıları, dişlere tutunup, onları örtebilecek yeni maddeleri araştırmaya yöneltmiştir.

 

Fissür Koruyucularında Aranılacak Özellikler

Bu özellikler kısaca şöyle özetlenebilir :

  1. Organizma ve diş dokuları için toksik olmamalıdır.
  2. Alışkanlığı fazla olup fissürlerin içine girebilmelidir.
  3. Fissürü hermetik olarak kapamalıdır.
  4. Uygulanımı kolay olmalıdır.
  5. Ağız ortamında çabuk ve kontraksiyon göstermeden sertleşebilmelidir.
  6. Çeşitli sıvı ve iyonları geçirmemelidir.
  7. Termik ve mekanik özellikleri diş dokularına benzemelidir.
  8. Dişe tutunması güçlü ve uzun süreli olmalıdır.
  9. Ağızdaki tüm fonksiyonel devinimlere dirençli olmalıdır.

 

Fissür Koruyucu Maddeler :

Günümüzde; bu amaç için çeşitli firmalar tarafından geliştirilmiş, reçine esaslı birçok fissür koruyucu madde vardır. Bunların bazıları katalizör ilavesi, bazıları ise ultraviyole ışını ya da başka değişik dalga boylu ışınların etkisi altında polimerize olmaktadırlar. Bu maddelerin günümüzde en çok kullanım alanı bulanları aşağıdakilerdir :

Fissür Koruyucu Simanlar :

Çalışma sırasındaki en ufak bir dikkatsizliğin materyalin özelliklerini bozması; bu fissür koruyucularının dezavantajıdır. Ayrıca bazı maddeleri geçirgenlikleri de söz konusu olabilmektedir.

Polimetilakrilat- Fissür Koruyucuları :

Henüz klinik ve istatistiksel incelemeleri sonuçlanmamıştır.

Poliüretan ve poliüretan türevleri :

Çok iyi sonuç alınan fissür koruyucularıdır. Ancak; içine minenin kristal yapısını da kuvvetlendirmesi için fluor katılan Epoxylite 9070 ve fluor protektör, dişe tutunmaları açısından iyi sonuç vermemiştir.

Bis – GMA Polimerleri :

Bis – GMA polimerleri Bisfonel ile Glysit metakrilatların Bowen formülüne göre verdikleri reaksiyon sonucu oluşan, diakrilat ve polimerlerdir. Fissür koruyucuları içinde en iyi sonuç alınanları BİS – GMA polimerleridir.

Son zamanlarda bunların fazla aşınmalarını önlemek amacı ile derişik kompozit dolgu maddeleri de fissür koruyucu olarak denenmektedir. Concise Enamel Bond System ile son zamanlarda yapılan araştırmalar bu tür derişik kompozitlerle yapılacak işlemleri en iyi sonuçları verdiğini göstermektedir.

Fissür Koruyucularının Dişlere Uygulanışı Ve Tutunması :

Fissür koruyucularının diş yüzeylerine tutunmaları polimer ile mine arasındaki bağlanmadan ileri gelmektedir. Yalnız bu tutunma; koruyucu maddenin dişin üzerinde uzun süre kalmasını sağlayacak kadar güçlü değildir. Bu nedenle, diş yüzeyinde mikroskobik düzeyde tutuculuğu arttırıcı bir işlem uygulanmaktadır. Mine yüzeyi kaplamdan önce, yüzeye %50 forforik asit ya da nitrik asit gibi çeşitli demineralize edici maddeler sürülmekte ve bunların bir süre, genellikle 30-60 saniye arasında etki göstermekte ve böylece her prizma ufak bir parmakcık şeklinde oyulmaktadır. Mine yüzeyinde prizmaların ortalarında ufak girintiler şeklinde beliren bu oyuklar, hem retansiyon yerleri olarak, hem de mine ile örtü maddesi arasındaki adezyon yüzeyini çok fazla genişletme yoluyla tutuculuğu önemli ölçüde arttırırlar. Tutuculuğun kuvvetli olmasında mine yüzeyinde oluşturulan mikroskobik düzeydeki girinti – çıkıntıların bulunması kadar örtü maddesinin bu mikro çukurcuklara girebilmesi de, yani akışkanlığın fazla olması da önemlidir. Örtücü madde bir sert düz yüzeye değdiği noktadan geçen bir teğet çizgisi ile düz yüzey arasında bir açı oluşur. İşte bu açı alışkanlığı fazla olan maddelerde küçüktür. Bu maddeler mine yüzeyindeki mikro girintiler tümüyle doldurabilirler ve dişe iyi tutunurlar. Viskozitenin artmasına paralel açıda büyür ve şeklinde de izlendiği gibi örtücü maddenin mikro çukurcuklara girebilmesi azalır. Bundan da tutuculuk olumsuz yönde etkilenir.

Tutuculuğu diş ile fissür koruyucu madde arasında kalmış olan organik maddeler, çeşitli buz çökeltileri ve hava kabarcıkları da azaltmaktadır. Bunu önlemek için mine asidin etkisinde bırakıldıktan sonra, kuvvetli bir su spreyi ile yıkanmalı ve kurutulmalıdır. Dişe bundan sonra da kesinlikle tükürük, ağız mukozası ya da hekimin eli değmemelidir. 

Diş yüzeyi ile fissür koruyucu maddenin tutunma mekanizmasında, asit etkisinde kalmış minedeki parmakcık şeklinde benzer girintilerin iç yüzey yapısı önemli rol oynar. Bu yüzeyde asit etkisi ile kısmen yapıları bozulup, parçalanmış fakat mine dokusundan ayrılmamış apatit kristali parçacıkları vardır.

Alışkanlığı fazla bir fissür koruyucusu mine yüzeyindeki mikro çukurcuklar içine girdiğinde, bu gevşek kristalleri taşıyan tabaka ile polimer yapılı madde arasında bir kaynaşma olur. Bu tabaka ile polimer yapılı madde arasında bir kaynaşma olur. Bu 0 – 30 mikronluk bir tabakadır. Ve işte asıl tutunma ya da yapışma olayı burada olmaktadır. Fissür koruyucu madde tüm girintileri doldurduğu gibi biraz da taşar ve mine yüzeyini 5 mikron kalınlığında bir tabaka ile kaplar. Dişin çukurcuk ya da fissür gibi yerlerinde bu üst tabaka daha da kalın olabilir.

Günümüzde kullanılan örtücü maddelerin tutunma süreleri dişlerin farklı bölgelerinde farklı olmaktadır. Genellikle fissür koruyucu madde tüberkül uçlarında 6 ay ile 1 yıl içinde ortadan kalkerken, fissürlerin ağızlarında çok daha uzun süre kalabilmektedir. Hatta bazı araştırıcılar ; fissür koruyucu madde tümüyle aşınsa bile, mikro çukurcuğun iç yüzeydeki apatit – akrilat kaynaşma tabaksının kaldığı ve bu tabakanın da dişi çürük etkenlerine karşı koyabildiğini ileri sürmektedir.

Fissür koruyucuları fluor uygulanmış diş bölgelerinde uzun süre tutunamamıştır. Fluorlu mine dokusuna asit ile dağlama yapıldığında bu minede mikro çukurcuk retansiyon yerleri oluşmamakta ve fissür koruyucu maddenin adezyonu az olmaktadır.

Fissür koruyucularının dişlere tutunmasında yaş da önemli bir etmendir. Yaşın ilerlemesiyle minede olgunlaşma artmakta ve bu yapıdaki mine dokusuna asitler fazla etkili olamamaktadır.

Yorumlar (0)
Yorum Yap